Ulusal gündeme yerleşen sorunlar yumağından acilen kurtulmak zorundayız. Sosyolojik ayrışmanın çeşitlilik gösterdiği bu dönemde ekonomik sorunları bahane ederek gerilmemeliyiz. Türkiye'nin insanlık için bir ümit olduğunu ve mazlumların son umudu olduğunu kabul etmeliyiz.
Elbette Türkiye ümit olurken, kentleri ve ülkeyi yönetenlerin daha fazla toplumu kucaklayıcı ve pozitif enerji veren adımlar atmaları gerekiyor. Bugün bir seçim olsa yüzde 50+1 oy ile iktidar çıkma şansının olmadığı siyasi iklimde, ittifaklar gemisinin de çok uzun soluklu bir çıkış olmadığını kabul etmeliyiz. Böyle bir ortamda lider merkezli partiler döneminin de küresel anlamda sonuna gelindiğini görmekteyiz. Ulusal ve uluslararası siyasi gündemi sarsan ekonomik krizler, iktidarları değişime zorluyor. Türkiye'nin önündeki en büyük endişesinin kıta sahanlığı olmadığını biliyoruz. Türkiye artık kıtalar ötesi büyüklükte askeri, ekonomik ve siyasi bir güç. Böyle bir ülkenin hayat damarlarından birisi de elbette iç güvenlik. FETÖ'nün kurumlarda hızla yeşerdiğini her kesimden duyduğumuz bir dönemde vatandaşın aklında hiçbir şey flu kalmamalı. Vatandaşların yerel yönetimler ve ulusal yönetim arasında var olan kavgaların merkezinde kalmaması gerekiyor. Tabi böyle bir süreçte en önemli sorun ise, siyaseten yıpranmış halk kitleleri…
Türkiye’nin en kalabalık ilçelerinde yaşanan ekonomik zorluklar ile turizm merkezlerinde ki Türk Lirası yerine kullanılan döviz kurunu iyi dengelemeliyiz. Ev kirasını ve çoğu harcamasını Türk Lirası ile yapan, Türk Lirası ile maaş alanların Türkiye’nin turizm bölgelerinde dolar ve euro üzerinden plaj kiralaması, otel fiyatlarında döviz kuru uygulamaları ne kadar adil ve ahlaki? Evet, Türkiye ümit demektir. Lakin umutları tüketmemek, ümitleri yeşertmek gerekiyor. Bunun içinde yeni bir adalet ve kalkınma hareketine ihtiyaç var. Elbette tek başına bu iki kavram artık fazlası ile yetersiz ve güvensiz. Artık adalet ve kalkınma yanına demokrasi, eşit haklar, siyasi ve bürokratlara nereden buldun yasası gibi yaptırımlar gelmesi şart. Büyükşehirler büyük borçlara teslim edilmemeli. Esnaf ve Sanatkarların sorunlarını suni değil kalıcı olarak çözecek formülleri hızla hayata geçirecek yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Ve herşeyin ötesinde memleket sevdamızı sorgulayarak değil, memleket meselesini ortak payda olarak görecek iktidar zihniyetine acilen ihtiyaç var.
Türkiye’nin ümit olduğunu bilerek ve insanlara umut olarak ülkeyi yönetecek kadrolar ile yarınlar güvence altına alınabilir. Öteki türlü Türkiye'ye yatırım bölgeleri değil, cezaevleri yapmaya devam ederiz…